Roman Holiday, Roma Tatili… Hani hep kaçmak istersin her
şeyden ve herkesten; yeni yerler, yeni insanlar olsun istersin ya hayatında
hatta bu bir gün bile olsa… O bir günü hiçbir şey düşünmeden sadece kafanın
estiğini yapıp eğlenip gülerek geçirirsin. Sonra hayatının geri kalan kısmında
o bir günü düşünürsün.. İşte Roma Tatili böyle bir film. Audrey Hepburn her
şeyden uzaklaşmak isteyen bir prenses ve ona son derece yakışıklı Gregory Peck
eşlik ediyor filmde kurtarıcı olarak. Muhteşem bir film. Yalnız filmin sonundaki sürpriz isyan ettiren cinsten…
Filmin konusu şöyle; Modern zaman prensesi Ann, hayatı
boyunca katı disiplin ile eğitilmiştir. Genç prenses, mecburen tabi olduğu tüm
protokollerden, sosyal rollerden ve süs köpeği gibi davranılmaktan son derece
sıkılmış ve hayattan bezmiş durumdadır. Nihayetinde o, altın kafesteki bir
bülbüldür. Roma tatili esnasında, bir akşam, isyan ettiğinde sakinleşmesi için
saray doktoru tarafından verilen bir sakinleştirici ilacı içtikten sonra,
uyumak yerine kaçıp, şehirde küçük bir tur atmaya karar verir. Kaderin bir
oyunu sonucu ilaç etkisini, genç, güzel ve tecrübesiz prenses şehre inmeyi
başardığında gösterir… Bir bankta sızan Ann’ın yolu, şehrin kötü şöhretli ve
çulsuz paparazzilerinden biri olan fırsatçı Joe Bradley ile kesişir. Aslında
naif biri olan, Joe, sarhoş sandığı genç kadını gayet asil duygularla, sokakta
kalmaması için kendi evine getirmek zorunda kaldığında, hayatının “atlatma
haber”inin de ayağına geldiğinden habersizdir… Ertesi sabah Ann, gerçek
kimliğini gizler. Tüm şehir genç prensesi aramaya başladığında, geç de olsa
gerçeğin farkına varan ama durumu genç kadına çaktırmayan Bradley, yakın dostu
ve anasının gözü bir foto-muhabir olan Irving ile birlikte bir plan yapar:
halkın arasına karışıp sıradan bir insan olmanın keyfini çıkartmak isteyen
Ann’a, Roma’yı gezdirecek, bol bol fotoğraf çekecek ve Avrupa’nın en erişilmez
şahsiyetlerinden biriyle, ona farkettirmeden müthiş bir röportaj yapmış
olacaklardır. Böylece Joe, müthiş hikayesi sayesinde memleketi Amerika’ya
dönebilecektir. Plan işlemeye başlar. Ama naif ve güzel prenses ile yakışıklı
gazeteci arasında gelişecek olan elektrik, kimsenin planında yoktur! İlk başta
klişe gibi görünen bir öyküye sahip bu film, William Wyler’ın yönetiminde ve
iki müthiş başrol oyuncusunun unutulmaz performanslarıyla klasikler arasına girmiş
ve 3 Oscar ödülünün de sahibi olmuştur. O zamana dek adı duyulmamış olan Audrey
Hepburn, prenses Ann rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Oscarı’na uzanırken, bir anda
tüm dünya tarafından hayran olunan uluslararası bir yıldıza dönüşmüştür. Filmin
gerçekten de kaotik Roma sokaklarında çekilmiş olmasının, sadece 1953′te değil
bugün bile altından kolay kalkılamayacak bir iş olduğu aşikar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder