https://www.facebook.com/tugce.tgc.39

:)

28 Şubat 2014 Cuma

Barton Fink, insanın beklentilerini karşılamayan ve izlerken bazı durağanlıklardan dolayı sinir bozan bir film. Bunların yanında çoğu kişinin göremediği gerçekleri de gösteren bir film; bunu bazen üstü kapalı olarak bazense gözüne sokarcasına anlatıyor. Beğenilse de beğenilmese de izlenilmesi gereken bir film.

Filmin konusu şöyle; 1940'lı yıllarda New York'lu sosyalist bir oyun yazarı olan Barton Fink, Los Angeles'a gelip bir film senaryosu yazma ihtimali belirdiğinde durumu kabul etmek zorunda kalır. Bir otele yerleşir ve burada film stüdyosunun başkanı Jack Lipnick'le tanışır. Lipnick'ten, yazacağı senaryonun kaba saba bir güreş filmi için olduğunu öğrenir. Daktilosunda sadece tek bir cümle yazmayı becerse de, içinde bulunmaya hiç alışık olmadığı durum sebebiyle bir türlü ilham gelmez ve tıkanır. Oteldeki kapı komşusu Charlie Meadows, geveze bir pazarlamacı ve tam bir orta sınıf insanıdır. Fink'in hayatına giren diğer insanlar da (ünlü bir senarist olan Mayhew ve onun kız arkadaşı Audrey gibi) genç entellektüel yazara ilham gelmesine ve senaryoda ilerlemesine yardımcı olamazlar. Stres doruğa çıktığında Fink kendisini doğaüstü tabloları andıran bir cehennemin içinde bulur.


Filmdeki birçok unsur, İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcı hakkındaki sahne de dahil olmak üzere, bazı eleştirmenlere göre faşizmin o dönemdeki yükselişi ile paralellikler taşır. Örneğin "Mastrionatti" ve "Deutsch" isimli iki dedektif Hotel Earle'e Barton'ı görmeye gelir. İtalyanca ve Almanca olan bu isimler Benito Mussolini ve Adolf Hitler yönetimlerini akla getirir. Bu dedektifler Barton'ı açıkça hor görür: "Fink. Bu bir Yahudi ismi, değil mi?... Bu çöplüğün kısıtlı bölge olduğunu bilmiyordum." Filmde daha sonraki bir sahnede, son kurbanını öldürmeden hemen önce Charlie "Heil Hitler" der. Jack Lipnick ise 1941'deki Barbarossa Harekâtı'nın ardından Naziler tarafından işgal edilen Belarus başkenti Minsk'ten selam gönderir.



İYİ SEYİRLER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder